23 Mayıs 2013 Perşembe

GRAFOLOJİ Mİ? O DA NE?

“El falına baktırmaya mı gidiyorsun? Benim çok iyi bir falcı tanıdığım var. Adresini vereyim ona git. Hem indirim de yapar” dedi arkadaşım. “Grafologa gidiyorum, falcıya değil. Hem elime değil, el yazıma bakacak.”
 
Bir akşam, oturmuş Google’dan o site senin, bu site benim gezerken nasıl olduysa, “grafoloji” diye bir şeyle karşılaştım. “Neymiş ya bu?” diyerek, ‘yeni sekmede aç’a gidiverdi elim. Karşıma Napolyon’un imzaları, liderlerin el yazıları falan çıktı. Küçük çaplı bir araştırma yaptım. Tabii yine Google’dan. Türk Dil Kurumu’nun sözlüğündeki karşılığı  “yazı bilimi” idi. “Yahu o filoloji, yani dil ve yazı bilimi değil miydi?” diye biraz daha araştırmaya devam ettim. El yazısından karakter analizi yapılabiliyor ve eğer varsa hastalıklarınız teşhis edilebiliyormuş. “Nasıl olabilir ki?” diye geçirdim içimden. En iyisi gidip kaynağından öğrenmekti. Zaten bu hafta için bulduğumuz diğer haber konusu da sıkıcıydı. İşgüzar yanım da benimle aynı fikirdeydi. Hem bu hafta için haber yapacak hem de gitmişken kendi el yazımı inceletecektim. Hemen grafolog bulmam lazımdı. Nihayetinde gördüm ki pek de seçeneğim yoktu. Hepi topu 3–5 grafolog vardı Türkiye’de. Zeynep Bornovalı, herhalde en meşhuruydu ki en üstte onun adı ve internet sitesi çıktı. Aradım, derdimi anlattım (tabii işgüzarlık boyutunu değil) ve randevu talep ettim. Nazik bir sesle “Beklerim” dedi.
Zeynep Bornovalı, Grafolog

Haberi Dilara (Boğaz) ile yapacaktık. Ancak henüz onun da hem haber konumuzdan hem de grafolojiden haberi yoktu. Anlatmaya üşendiğimden değil de konuyu tam anlayamadığımdan, “Google’a sor” dedim. Konuyu reddetmemesi için “Hem kendi el yazımıza da baktırırız” diye de ekledim. Bir müddet sonra beni geri aradı, “Çok süper bir konu. Çok merak ettim. Ben de el yazımı inceletmek istiyorum. Randevu alalım hemen” dedi. Ben zaten o kısmı halletmiştim. Dilara’nın konuyu ilginç bulmadığı sırf yazısını inceletebilmek için bu haberi yapmak istediği belliydi. Ne de olsa kişi kendinden bilir işi.

“Kalbin dayanabilecekse yap”

Randevu saatini beklerken okulun bahçesinde oturup çay içiyordum. Arkadaşıma grafolog ile buluşacağımı ve röportaj yapacağımı söyledim. “El falına baktırmaya mı gidiyorsun? Benim çok iyi bir falcı tanıdığım var. Adresini vereyim ona git. Hem indirim de yapar” dedi arkadaşım. “Grafologa gidiyorum, falcıya değil. Hem elime değil el yazıma bakacak.” Arkadaşıma durumu izah edene kadar saat de ilerledi. Hemen Dilara ile buluşup, Kadıköy’e geçtik. Kadıköy’de Balon Kafe’de buluşmak üzere randevulaşmıştık. Tam vapurdan inerken, Zeynep Hanım aradı ve “32 numaralı masada oturuyorum” dedi. Adımlarımıza hız kazandırıp kafeye vardık. İçeri girince 32 numaralı masayı aradı gözlerim. Orta yaşın üzerinde bir ‘İstanbul hanımefendisi’ oturuyordu masada. O an içimden çok zorlamayalım hem de çok vaktini de almayalım kadının dedim kendime. Demez olsaydım. Çünkü aynı zamanda tercüman da olan Zeynep Hanım, az sonra eğitim dili İngilizce olan bir üniversitede okuduğumuz için bizi zorlu bir İngilizce sorgusuna soktu. Baktım ki zorlanıyoruz ve muhabbet İngilizcenin felsefesine doğru gidiyor, “Grafoloji’nin İngilizcesi de aynı telaffuz ediliyor. Neyin nesidir bu grafoloji?” diye sordum. Konuyu değiştirme çabamı anlayınca gülümsedi. 

Yazı bilimi diye bilindiği, aslında el yazısı bilimi olduğunu anlattı. El yazımızda karakter özelliklerimiz belirleyici oluyormuş. Bir enfeksiyon hastalıkları dışındaki tüm hastalıklar görülebiliyormuş. Korkarak “Fal gibi mi yani?” dedik. Gözlerinden alev fışkırır gibi baktı önce. Ardından gülümsedi. “Aslında tam tersi. Fal geleceğe dair bir şeyler söyler. Grafoloji, bugünü ve bugüne kadar olanı görür ve söyler” dedi. Kendisinin nasıl bu işe bulaştığını anlattı. Boğaziçi Üniversite’sinin kütüphanesinde kitaplar arasında geçirdiği uzun zamanlardan bahsetti. Türkiye’de grafoloji eğitimi verilmemesinden yakındı. İtalya’da grafoloji üzerine lisans eğitimi verildiğinden bahsetti. Kendisinin kitaplardan ve Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nde çalışan İtalya’da da grafoloji eğitimi alan bir hocadan öğrendiği belirtti. “Grafoloji virüs gibidir. Eğer bir kez başlarsanız bırakamazsınız. Sürekli teoriyi ve pratiği birlikte yürütmeniz gerekir” dedi. “Şimdi ben grafolog olmak istesem ne yapmam gerekir?” diye sordum. “Kalbin buna dayanabilecekse, tüm grafoloji kitaplarını oku ve bir grafologun yanında sürekli pratik yap” diye cevap verince bir anda vazgeçtim.

Hastanede bir hafiye

Meslek maceralarını anlattı bir ara. Hastanelerde hafiye gibi çalışıyormuş. Doktorlarla anlaşmalı olarak, hastalığı tam teşhis edilemeyen hastaların yazılarını inceliyormuş. Hem de hastalardan habersiz. “Hastalardan habersiz, nasıl onların yazılarını inceliyordunuz?” diye soruyoruz. “Çok kolay. Bekleme salonuna gidip, hastaların yanında oturuyordum. Türk milleti de dert yanmayı sever. Orada hastalarla konuşurken lafı bir şekilde bir poğaça tarifine getiriyordum. Bana tarifi yazmalarını istiyordum. Onlar yazarken de yazılarını inceliyordum” diye gülerek anlatıyor. “Onlardan habersiz olmasına kızmıyorlar mıydı?” sorumuza ise doktorun muayene esnasında onlara bunu söylediğini anlattı. Kendi çocuklarının bile yazılarını onlardan izinsiz incelemediğini söyledi.
 
İlaç alınmadığı takdirde en kolay ruhsal hastalıklar görülebiliyormuş yazımızda. Çünkü ilaç beyni uyuşturuyor ve beyin de o bozukluğu algılayamaz hale geliyormuş. Dolayısıyla bu da yazımıza yansıyormuş. Karakter özelliklerinin ve yeteneklerin çok bariz bir şekilde ortaya çıktığı bazı şirketlerin iş başvurularını özellikle el yazısı ile isteyerek grafologlardan destek aldıklarını söyledi Zeynep Hanım. Türkiye’de de zaman zaman ek delil olarak el yazı incelemelerinin kullanıldığını da belirtti.

Konuyu da yavaş yavaş bizim yazılarımızı incelmesine getirmek istiyorduk. “Yazı analizini nasıl yapıyorsunuz? Bir kişi karşınıza gelse otursa ve hemen bir yazı yazsa, inceleme için yeterli oluyor mu?” diye sorduk. “Ön koşullar tamamsa, kesin sonuç vermese de bir anda yazılan yazı bile çok şey gösterir” dedi. Ön koşul dediği de öyle pek az şey değildi. Eğer uçak yolculuğu yaptıysanız 48 saat beklemeniz gerekiyormuş. Son 48 saat içerisinde denize dalmamış ya da dağa tırmanmamış olmanız ve alkol almamış olmanız gerekiyormuş. Yazı yazdığınız beyaz A4 kâğıdın altında başka bir kâğıt olursa da olmazmış. Bırakın yazdığınız kâğıdı, kullandığınız kalem bile önemliymiş. Zeynep Hanım, “Dandik tükenmez kalemle yazmalısınız. Kaliteli mürekkebi kâğıt emiyor. Yazınızda kalan mürekkebi de görmemiz çok önemli” diyor. En iyi sonuç ise 1 yıl boyunca her gün yazılan yazıların incelenmesinden elde edilebiliyormuş. Yani ölme eşeğim, ölme...

Çıkarın kâğıtları, sınav vakti!

Halimizden anladı ve “Meraktan çatlıyorsunuz değil mi?” dedi. Mahcup birer ifadeyle başımızı onaylarcasına salladık. “Kâğıtlarınızı çıkarın haydi” dedi. Bizde, ne onun istediği gibi kâğıt ne de kalem vardı. Gülümseyerek çantasından birer kâğıt ve birer kalem çıkardı. Ardından grafolojinin baş materyali, büyütecini…

Sağlıklı bir sonuç için yazılarımıza duygu katmamalıymışız. Zeynep Hanım hızlıca bir şeyler söyledi. Biz de yazmaya koyulduk. Onun söyleme hızına ayak uyduramadık tabii. Yazmak daha uzun sürüyor ne de olsa. “Kaçırdığınız yerleri atlayın, ne yazdığınıza değil yazı biçiminize bakacağım” dedi. Yaklaşık 1 sayfa yazdırdı. Sonra sonuç vakti geldi, çattı. Çok şükür, karakterlerimiz iyi çıktı. Zaten bildiğimiz özellikleri anlattı. Gerçi bana, “Eğer seçseydin çok iyi bir mühendis olurdun” dedi ama artık Silikon Vadisi kusura bakmasın. Gazeteciliğe bulaştık bir kere. Hastalık konusunda da sıkıntım yok. Dilara’ya gelince… Onu ben yazamam. Gazetecilik etiğine aykırı olur. Hem Dilara’ya ve Hipokrat’a da fena halde ayıp olur.

Cengiz Alğan@cengizalgan
El yazımızdan check-up bile yapılabiliyormuş. Ama Türkiye'de grafoloji önemsenmiyor.
Kizilcik@Kizilcik_Ulq
Engin akyurek'in ellerinin guzelligi yazisina da sirayet etmis.(ah bi de accik grafoloji bilgim olaydi:P)
Semper Tyrannis@Semper_Tyrannis
grafoloji bilgim olmasa bu mektubu gerçekten bir ilkokul 3.sınıf öğrencisinin yazdığına inanırdım ama var maalesef
Volkan@tourismolog
Botların önüne geçmek için oluşturulan güvenlik kodları artık grafolog (yazı bilimci) arıyor sanırım. Bu nedir abi?

Haber: Zafer Söken, Dilara Boğaz
Kurgu ve Edit: Zafer Söken

15 Mayıs 2013 Çarşamba

GALATA'NIN ESKİMEYEN GELENEĞİ BALIKÇILIK..

Galata'da balık tutmak günümüz modern İstanbul'unda yılların eskitemediği bir gelenek. Yıllardır eskimeyen bu geleneği devam ettirmeye çalışan vatandaş sayısı da azalacağının aksine çoğalıyor. Galata Köprüsü üzerinde her gün gencinden yaşlısına, birçok vatandaş balık tutuyor.
(Haberin videosu alttadır.)

İstanbul'u, İstanbul yapan özelliklerden bir tanesi de şüphesiz Galata Köprüsü ve üzerinde balık tutan balıkçılarıdır. Bu işten ekmek yiyeni de vardır, hobi olarak yapanı da... Karaköy semtine bağlı olan Galata Köprüsü üzerinde, gencinden yaşlısına her gün onlarca insanı vapur ve motor sesleri arasında balık tutarken görmek mümkün. Hiçbiri profesyonel değil belki de ama her cins balığı yakalama konusunda uzmanlaşmışlar zamanla. Köprünün altı balık bakımından her mevsim zengin; özellikle çinekop, kefal ve istavrit bolca bulunuyor. Balıkçıların hemen yanı başlarında yem ve olta malzemeleri satan satıcılar da köprü üzerinden hiç eksik olmuyor. Balıkçılığa yeni başlayacak olanlar için Galata Köprüsü, ideal yerlerden biri gibi gözüküyor.

İstanbul'da Karaköy ve Galata dışında başka balık tutulabilecek sahil kesimleri olmasına rağmen, bu tarihi yerlerin vatandaş için yeri ayrı. Emeklisi, işsizi, öğrencisi, çocuklusu.. Her kesimden insan geliyor Galata'ya balık tutmaya. 50 senedir Tuzla'dan Galata'ya sırf balık tutmak için gelen Yılmaz Amca da onlardan sadece bir tanesi: ''Tuzla'da sahil yok mu, var. Orda da balık çıkıyor, çıkmıyor değil. Ama Galata'da balık tutmak bir başka keyifli. 50 senedir Tuzla'dan Galata'ya geliyorum, burada balık tutuyorum...'' Sadece balık tutmaya gelen İstanbullu için değil, turistler ve fotoğrafçılar için de gezmenin ve fotoğraf çekmenin vazgeçilmez olduğu bir yer Karaköy ve Galata civarları. Sabahın erken saatlerinde ağırlamaya başlar balıkçıları Galata Köprüsü; öğleye doğru köprünün her iki tarafının da oltalarla ve insanlarla dolmuş olduğunu görürüz. Yılların eskitemediği bu balıkçılık geleneği, şüphesiz İstanbul'un simgelerinden biri haline gelmiştir.


Belen @bgtoker
Galata köprüsündeyim.. Kulaklıktan Its My Life çalıyo.. Rüzgari vermişler karşıdan.. Tam havaya girmişim.. Balıkçı kovalarına takılıp düştüm.
Sabina Vagifgizi @sabinavagif
Galata Köprüsü'nde çalışan balıkçı Erdoğan'la tanıştım. Bana "aptal" balıklardan bahs etti:)


arda erdik @ardaerdik
Sabah 5'te Galata Köprüsü balıkçı dolu.. Su uyur, balıkçı uyumaz..

Şahin Yamaner 25.11.2007
Eğer işe geç kalmıyorsam her sabah Galata Köprüsü'nden geçerim, balık tutanları seyrederim, onların gözüyle bakarım denize, deniz içi balıklara; hepsi ruhuma iyi gelir, daha bir güçlü, devam, derim yaşamaya!
Neyzen Tevfik @Neyzen_Tevfik

Galata'da bir balıkçı bağırıyor: -Canlı balık, canlı balık! Teyze: -Taze midir ? -E abla canlı dedik ya -Ben de canlıyım evladım, taze miyim?


Haber: T. Emrah Topcu, Esra Elmalı
Kamera-Kurgu: Esra Elmalı
Edit: Zafer Söken

8 Mayıs 2013 Çarşamba

KADIKÖY'DEN ENGELLİLERE ÖZEL TAKSİ HİZMETİ

Kadıköy'de oturan engelli vatandaşlar için ulaşım ihtiyacı bir sorun olmaktan çıktı. Kadıköy Belediyesi'nin 2004 yılından beri yürüttüğü ‘’Alo Engelli Taksi’’ uygulamasıyla artık birçok engelli vatandaş istediği yere ücretsiz olarak ulaşabiliyor. (Haberin videosu alttadır.)

Taksiler, Kadıköy Belediye Binası'nın önünden kalkıyor ..
Bir sosyal sorumluluk projesi olarak başlatılan ''Alo Engelli Taksi'' uygulaması şimdilik sadece Kadıköylüler'e hizmet veriyor. Kadıköy'de ikamet eden engelli vatandaşlar, evlerinden çıkıp sosyal hayata katılmanın yanı sıra gündelik eğitim ve sağlık ihtiyaçlarına da artık kolaylıkla ulaşabiliyor. Ünlü bir otomobil firmasının belediyeye bağışladığı araçlara bazı donanımlar ekleyerek engellilere özel taksi haline getiren Kadıköy Belediyesi, bu hizmeti karşılığında ücret de almıyor. 

Randevu sistemiyle çalışan ve 3 bine yakın engellinin sisteme kayıtlı olduğu 'Alo Engelli Taksi' uygulaması, özellikle şehir içi ulaşımda yaşadıkları sorunlardan dolayı sokağa çıkmakta zorlanan engelli vatandaşlar için büyük kolaylık sağlıyor. Yaklaşık 10 yıldır yürürlükte olan uygulama sayesinde engelli vatandaşlar bir telefonla istedikleri yerden alınıp istedikleri yere götürülüyorlar. Alo Engelli Taksi araçlarının içinde bir adet de refakatçi bulunduruyor. Kişi isterse yanında kendi refakatçisini getirme hakkına da sahip.

2004’te sadece bir araçla hizmete başlayan Alo Engelli Taksi’nin araç sayısı ilerleyen yıllarda talebin çok olması nedeniyle arttırıldı. Belediyenin bugün 4 adet engelli taksisi tekerlekli sandalye kullanıcılarına uygun olarak dizayn edilmiş şekilde hizmet vermekte. Kadıköy Belediye Başkanı Selami Öztürk uygulama hakkında şunları söylüyor: "Hiçbir şekilde evden dışarıya çıkmaya imkan bulamayan vatandaşlarımız, bu hizmetle birlikte sosyal hayatla bütünleşme imkanı buluyor. Taksimiz hastane, sinema, çarşı, pazara gitmek isteyip de gidemeyen engelli vatandaşlarımızı istedikleri yere götürüyor". Engelli vatandaşlar belediyenin 444 00 81 ya da 414 38 00 (114-115) nolu Alo Engelli Taksi hatlarını arayarak hizmetten yararlanabiliyorlar.

 
Taner Peker @taner_peker
Kadikoy belediyesinin bir aracini gordum. "Alo engelli taksi" tesekkurler Kadikoy belediyesi ve emegi gecenler..
Igal Biton ™ ‏‪@IgalBiton
Bravo Kadıköy Belediyesi! Yürüme engelli vatandaşlar için Kadiköy Belediyesi ücretsiz taksi hizmeti başlatmış: 444 00 81 arıyorsunuz geliyorlar
otopsicocugu @otopsicocugu
Kadıköy' de 2004' ten beri ALO ENGELLİ TAKSİ ile engelli vatandaşlar ÜCRETSİZ olarak istedikleri yere gidip geliyorlar...
Kadıköy Belediyesi @kadikoybelediye
#EngelsizBirDünyaİçin kenti düzenliyor, hem de hayata katılmaları için Alo Engelli Taksi gibi projeler geliştiriyoruz.

Haber: Dilara Boğaz, Esra Elmalı
Kamera: Esra Elmalı
Kurgu-Edit: Zafer Söken
*Fotoğraflar internetten alınmıştır.

17 Nisan 2013 Çarşamba

TAM BAĞIMSIZ TÜRKİYE KONSERİ'NİN ÜÇÜNCÜSÜ DÜZENLENDİ

Grup Yorum, geleneksel hale getirdiği halk konserlerine devam ediyor. Bu yıl 3.sü düzenlenen ‘Tam Bağımsız Türkiye’ konserini izlemek isteyenler, Pazar günü öğlen saatlerinde konserin yapılacağı Bakırköy Halk Pazarı’na akın etti. 500 bine yakın insan grubun şarkılarını hep bir ağızdan söyledi.

Grup Yorum, 28 yıllık sanat geçmişinde çok sayıda konser verdi. Konserlerden en kitlesel olanı da 15 Nisan 2012 yılında Bakırköy Halk Pazarı alanında 350 bin kişinin katılımıyla gerçekleşen "2.Bağımsız Türkiye" konseri oldu. Bu yıl üçüncüsü düzenlenen "Tam Bağımsız Türkiye" konserine ise ilgi daha yoğun oldu. Katılımın 500 bine yakın olduğu iddia ediliyor. (
Haberin videosu alttadır.)

Yoğun güvenlik önlemi alındı
Özellikle gençlerin yoğun ilgi gösterdiği konsere, müzikseverler saat 12.00'den itibaren akın etti. İzleyiciler konser alanına üstleri aranarak alınmaya başladılar. Konserin güvenliğinin özel bir şirket tarafından sağlandığı, alanın çevresinde polis olmadığı görüldü.


Ücretsiz olarak düzenlenen konsere halk, alanda satılan yiyecek ve içeceklerden alarak destek sağladı. Devrimci şapkaları ve bilekliklerinin de satışa sunulduğu konser, 'özgürlük, kardeşlik, eşitlik, barış, huzur' sloganlarıyla bu yıl da genciyle, yaşlısıyla birçok ilginç görüntüye ev sahipliği yaptı.

Bu yıl eşlik eden sanatçılar
"Yaşasın Tam Bağımsız Türkiye!" yazılı bir pankartın sahneye asıldığı konserde, her yıl olduğu gibi bu yıl da Grup Yorum'a birçok konuk sanatçı eşlik etti. Adile Yadırgı, Sinan Tuzcu, Dolunay Soysert, Derya Alabora, Efkan Şeşen, Barış Atay, Eşber Yağmurdereli, Derya Petek, Apolas Lermi, Cahit Berkay, Erdal Bayrakoğlu, Grup Abdal, Hakan Yeşilyurt, Karmate, Marsis, Nejat Yavaşoğulları, Niyazi Koyuncu, Sadık Gürbüz, Selçuk Balcı, Suavi ve Yasemin Göksu gibi isimler grubun birkaç şarkısında solistlik yaptı.


Grubun geçmişi
Türkiye'de 1980 yılında gerçekleşen askeri darbeye ve sonrasındaki politikalara tepki amacıyla Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi öğrencisi dört arkadaşın (Kemal Sahir Gürel, Tuncay Akdoğan, Metin Kahraman, Ayşegül Yordam) bir araya gelmesiyle 1985 yılında kurulan grup, müzik grubu olmanın dışında, muhalif duyarlılığın, haklar ve özgürlükler mücadelesinin de önemli bir ismi oldu. Anadolu'nun ve üzerinde yaşayan halkların sesini, devrimci-sosyalist bir müzik anlayışıyla duyurmayı amaç edindi.


21 albüm ile 2 milyondan fazla albüm satışı olan ve Avrupa'da her yıl konser veren grup, bunun dışında yüzlerce kitle eylemine, sokak gösterisine, greve, fabrika ve üniversite işgaline katıldı. 1985'ten günümüze siyasi görüşlerini, yaptıkları müzikle topluma duyurmaya çalışan Grup Yorum'a bu yönüyle günümüze kadar 400'ün üzerinde dava açıldı. Grup Yorum'un uzun yıllar konserleri yasaklandı, üyeleri gözaltına alınıp, tutuklandı ve birçok kentte kasetlerinin satılması engellendi. Grubun 15 üyesi tutuklanıp hapis yattı. Yaşanan olumsuzluklara rağmen Grup Yorum halen günümüzde gerek duruşuyla gerek yaptığı müziklerle birçok insan tarafından sevilmeye devam ediyor ve konserlerine yarım milyona yakın katılımcıyı toplamayı başarıyor.



Deniz Gezmiş @DenizGezmis25 14 Nisan
Dünya Üzerinde Bir Konser Alanına 500 Bin İnsanı Toplayabilecek Tek Bir Grup Var O da İnsanlık Barışını Savunan ; ''GRUP YORUM''..
elif ılgaz@elifilgaz 14 Nisan
"Ey sevda kuşanıp yollara düşen Bilesin bu yollar dağlar dolanır Yare ulaşmadan düşersen eğer Yarına sesinin yankısı kalır" Grup Yorum
Hakan Sural@hsural 5 sa
Grup Yorum konser çıkışı en sevdiğim sanatçı Selma ablamla çekindiğim foto, o nasıl bi mutluluktur o...

Haber: Temel Emrah Topcu, Esra Elmalı
Kamera-Fotoğraflar: Esra Elmalı
Kurgu: Esra Elmalı, Derya Öztürk
Edit: Zafer Söken

10 Nisan 2013 Çarşamba

SON YIKAYICILAR: GASSALLAR

Tahta kutu yine Zafer Denizer'e yaklaşıyordu... "Bu sefer kim?" diye merak etti kendi kendine. Sevgili mi, baba mı, ağabey mi yoksa yakın bir arkadaş mı? Şimdi tüm rollerinden sıyrılmıştı. Geleni son rolüne hazırlamak onun göreviydi. Gül suyu yavaş yavaş mermer yüzeyden akmaya başladığında, "Boşa geçmiş bir hayat mıydı acaba?’ diye düşünmeye başladı. "Zannetmem" dedi hemen, ardından gelen hıçkırık seslerini duyduktan sonra. Her gün olduğu gibi bugün de bu kadar soğukkanlı olmasını, yeni gelenin de anlamasını istiyordu. "Ağlayamadığım için kusura bakma. Meslek alışkanlığı… İnsanlıktan çıktığımdan değil yoksa..." (Haberin videosu alttadır.)

Zafer Denizer, Zincirlikuyu Gasilhanesi’nde bir gassal. Aklından tam olarak bu kelimler geçmedi belki Zafer Denizer’in... Fakat o bize mesleğinin inceliklerini ve derinliklerini anlatırken biz bunları okuduk onun kelimelerinden...

Bu mesleğe nasıl başadınız? Ölü yıkarken ne tür bir psikoloji içinde oluyorsunuz?
Mesleğe severek başladım. Zaten dini bir altyapımız da olduğu için bunun eğitimini aldık zamanında. Psikoloji derken, alıştık artık. Nasıl adli tıp doktorları rahatça cenaze üzerine işlem yapıyorsa gassallık da bir nevi aynı şey...


Çevrenizdekiler yaptığınız işi nasıl karşılıyor?

İlk başta biraz takıldılar bana ama alıştılar bir süre sonra. Zaten çevrem de dindar olduğu için normal karşılıyorlar artık. Sonuçta birilerinin bu mesleği yapması lazım. Yoksa ölüler ortada kalır.


Cenazaleri nasıl ve ne ile yıkıyorsunuz?
Sabun, sünger ve ılık suyla. Normal kendimiz nasıl yıkanıyorsak, nasıl gusül abdesti alıyorsak hayatta, öldükten sonra da aynı işlemi uyguluyoruz. Yıkanmaktan maksat zaten kir çıkarmak değildir. Peygamberimiz diyor ki, ''Gusül günahları döker.'' Burası hamam gibi bir yer değil. Kir çıkarma merkezi değil. Burada manevi temizliktir asıl olan, dini bir görev bizim yaptığımız.


Hangi ölümler sizi daha fazla etkiliyor?

Gençler daha çok etkiliyor. Onların ailelerinin acısını kendi çocuğumuz üzerinden empati yaparak anlıyoruz. O yüzden biraz daha üzücü oluyor bizim için genç ve çocukları yıkarken.


Yakınlarınızdan kimseyi yıkadınız mı? Ünlü, tanınmış simalardan yıkadığınız birileri oldu mu?
Henüz yakınlarımdan kimseyi yıkamak nasip olmadı. Ünlü olarak Müşfik Kenter, birkaç tiyatrocu, siyasetçi... En son da Müslüm Gürses'i yıkadım.


Her gün cenaze yıkıyor musunuz? Bu işten ne kadar para kazanıyorsunuz?

Tabii, her gün cenaze geliyor. Neredeyse her gün yıkıyoruz. 1600-1700 lira civarı maaşımız var. Belediyenin maaşlı elemanıyız.


Cenazenin yakınlarından ücret alıyor musunuz?

Hayır. Yasak zaten. Biz burada belediyeye bağlı çalışıyoruz ama Anadolu'da ya da başka yerlerde ölü başına ücret verdikleri oluyor diye biliyorum.



Göksel kavran ‏@A_witchipedia 7 Nisan
Arkadaşlar orasına burasına "IMMORTAL" dövmesi yaptıran adamlar görüyorum. Ben ölü yıkayıcı olsam gülmekten yıkayamam bu adamın cesedini.
Eleman ilanları ‏@Elemanilanlari 8 Haziran 11

GASSAL cenaze yıkama elemanı aranıyor: Cenaze yıkayıcı olabilir misin?GASSAL ölü yıkayıcı aranıyor | İş İlanlar... http://bit.ly/kKGaXT
Dr. Mahmut KOÇAK ‏@drmahmutkocak 18 Kasım

GASSALLAR DA İNSAN, HEM DE ÖNEMLİ GÖREV YAPAN İNSANLAR.
alican yücel alican yücel ‏@alcnycl 7 Nisan
Ebe şaplağı nereye atmışsa,gassal pamuğu oraya tıkar.
karinsecil ‏@krnscl 5 Nisan
"ölü insanlar görüyorum" 'ee sen gassal değil misin? ' "rahatlayım mı? Oh "
Mahmut İlçin ‏@mahmutilcin 21 Ocak 12

Mesela Ben Seni ''Gassal'' Olarak Atasam Ömrüme ! Hani Bir Senle Temizlense Gönlüm Olmadı Yüreğine Göm'sende...


Haber-Derleme: Temel Emrah Topcu, Esra Elmalı, Derya Öztürk
Kamera-Fotoğraflar: Esra Elmalı, Dilara Boğaz
Kurgu: Esra Elmalı, Temel Emrah Topcu, Dilara Boğaz
Edit: Zafer Söken

BİR TABU: EROTİK-SHOPLAR

Erotik shoplar, güvenli cinsel ilişki için gerekli olan prezervatif, doğum kontrol hapı, cinsel eğitim içerikli kitaplar vb. ürünler ile cinsel ilişkiden alınan hazzı artırmaya yönelik oyuncak, krem, dergi, film ve kıyafetlerin satıldığı yerler. Bazılarında striptiz, lap dance, canlı seks gibi cinsel gösteriler de yapılır. İsmini İngilizce'deki iki kelimeden alır: 'sex' ve 'shop'. Türkiye'de kırılamayan o büyük tabunun tanımı: Erotik-shop.
(Dikkat: Bu yazı çocuklar ve bulantısı olanlar için sakıncalı olabilir!)
   Haberin videosu alttadır.

Beate Uhse, dünyanın ilk erotik-shop işletmecisi
Dünyada ilk işletme yeri olarak, Alman pilot Beate Uhse tarafından 'ilişkide hijyen' sloganı ile 1962 yılında Flensburg'da açıldığı söylenen erotik-shopların ülkemizdeki geçmişi aslında Osmanlı dönemlerine kadar dayanır. Günümüzün pornografik yayınlarının tam karşılığı sayılan “bahname”lerdeki fıkralar geçmişin sırlarını önümüze sermektedir. Ünlü zıbıkçıbaşı fıkrası da buradan gelmektedir:

“Haremde sıranın kendisine gelmesini bekleyen cariyelerden bir tanesi soluğu Kapalıçarşı'da alır. Zıbıkçı efendi işveli hatuna nasıl bir tercihi olduğunu sorar. Kız şaşkınlıkla mamüllerin çeşit çeşit olduğunu öğrenir. Uzun olana "Arap", kalın olana "Kürt", latif yani hoş olana "Türk" tipi derler. İştahı kabaran cariye üçü bir arada zıbık olup olmadığını sorunca zıbıkçıbaşı şu cevabı verir: 
Öylesini bulsam kendim kullanırım kızım!”

Bu fıkra bize günümüzden 300 yıl öncesine dayanan vibratörün o zamanlar zıbık olarak adlandırıldığını kanıtlar. Peki bu zıbıklar o zamanlar nerede satılıyordu? Tabii ki Osmanlı döneminin en çok ve en yoğun alışveriş yapıldığı yer olan Kapalıçarşı'da..

300 yıl önce bünyesinde zıbıkçıbaşı yani vibratör ustası bulunduran bir coğrafyada bugün erotik shoplar büyük bir tabu olarak görülüyor. Türkiye'de erotik-shoplara karşı olan bu tutumu Kadıköy'de bir erotik-shop sahibi Ahmet E. şu sözlerle anlatıyor:

"Erotik shoplar ya da seks shoplar hemen herkes için bir tabu. Bu tür işletmelere 'ahlaksızlık yuvası' gözüyle bakılıyor. Erotik shoplar, aslında sağlıklı bir cinsel yaşam için olmazsa olmaz. Hemen her yaş grubundan müşterimiz oluyor. Ancak genellikle erkek müşteriler daha çok ilgi gösteriyor. Ancak ne yazık ki bu tür alışverişler lüks olarak görünüyor. Genellikle de ekonomik durumu iyi olan insanlar bu tarz alışveriş yapıyorlar. Bence herkesin gelmesi gerekir. Sadece alınan hazzı arttırmak için değil. Sağlıklı bir cinsel yaşam için erotik shoplar gerekli."


Gençlerin erotik-shoplar hakkındaki düşünceleri için:



Sosyal medyada erotik shop:

KKTC Tuğberk Özdemir@tugberkozdemirr 6 sa
erotik shop dükkanının olduğunu düşünsene. çok kötü be. adama kız vermezler valla
Gökhan Yıldırmaz@GYildirmaz 19 sa
Üniversite isi olmazsa erotik shop açıyorum arkdslr, abazalardan dolayi 1 yilda koseyi dönerim
SwaG @BTomllinson 6 Nisan
Yağızla oturduk hesapladık kadıköyde her metrekareye 3 tane erotik shop düşüyo :)
HÖHÖKÇE@gokceberisbilal 5 Nisan
I'm at Erotik Shop (Istanbul)
Cumhuriyet Gazetesi@cumhuriyetgzt 14 Kasım
Erotizm ters geldi: Erdoğan'ın yolu üstündeki 'erotik shop'ların tabelaları uyarı üzerine isim değiştirdi: Love Shop!

Haber-Derleme: Derya Öztürk, Zafer Söken, Esra Elmalı
Kamera: Zafer Söken
Kurgu-Tasarım: Esra Elmalı
Edit: Zafer Söken


Kullanılan kaynaklar: 
http://caglamelekkacarlar.tumblr.com/, http://tr.wikipedia.org/wiki/Sex_shop